Fırtına gibidir
aşk; öncesi ve sonrası suskunluktur, asil bir yalnızlığın suskunluğu. İki
suskunluk arası mutlu olabiliyorsanız ne âlâ!
İlişkiye uymayı
başaramıyorsa insan ve karşındakine verdiği sözleri tutamayacak kadar
cesaretsiz ve korkak ise; şarkılara verdiği sözleri tutmalı. Bu büyük fırtınayı
başlatan da dindiren de aynı kişiyse işte buna aşk diyoruz. “Şiirler üşüştü mü
aklına” der Orhan Fırat; öyle bir yangın yeridir aslında bu fırtına. Bazı zaman
olur başlatan kişi bile dindiremez. Aşk
kalpten çıkmıştır çoktan.
Fırtınadan önce
berrak olur gökyüzü. Yıldızlar seçilir, hatta bazıları şahit tutulur çoğu
sevdaya. Kayan yıldızlara bağlanır aşk dilekleri. Fakat nedendir bilinmez
fırtınadan sonra görünmez o yıldızlar ve aşkta kutsal kılınan yıldızlar günah
keçisi olur birden bire. Lanetler yağdırılır, eğilen başlar dikilmez bir daha o
gökyüzüne. Sonra durulur tabiat; yıldızlar görünmeye, kaymaya devam eder.
İnsanlar inanmaya, dilek tutmaya kaldıkları yerden devam ederler. Evet,
insanlar göz göre göre fırtınanın sessizliğinde yine yıldızlara inanmaya devam
edecekler. Rüzgârlar topluca eyleme geçerler baş kaldırır gibi. İnsanı yatağında
döver gibi. Ama insan bazen en güçlü fırtınalardan bile sakınabilir bazı
şeyleri. Eğer gemiler yakıldıysa ve insan “kendine rağmen” ellerini duaya
–fırtına- için açtıysa sakınabileceği her şey “piç” olmuş demektir. Böyle bir
zamanda vurdu fırtına.
Siz o
fırtınayla onun içine bir güneş bırakmışsınızdır. En karanlık günlerde önünü
yine “sizin güneşinizle” görecektir.
“Ve
bilmelisiniz ki
sizin
dualarınızla
başlayan
fırtına
sizi
paramparça
ederken
kadının
sadece
saçlarını
uçuşturur…”
dualarınızla
başlayan
fırtına
sizi
paramparça
ederken
kadının
sadece
saçlarını
uçuşturur…”
mirfanK'12 - Karton Külleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder