31 Aralık 2009 Perşembe

Yeni Yıl

Bu yıl
Senden geriye sayacağım
Ki
Bitmesin.


mirfanK'09 `CZ`
~Son Dem~

Venedik'ten Kalma

"... Dalga sesleri çınlıyor kulağımda hala. Avaz avaz bağırdığım geceden geriye ıslak parkam kaldı. "Nerdesin?" haykırışı yordu bedenimi fazlasıyla. Hala titriyor ellerim bak. Bir martı süzüldü karanlığa doğru korkarak. Sesim mi korkuttu, yoksa yokluğun mu bilmiyorum ama bir martı süzüldü karanlığa doğru. Bizden geriye doğru. Gerçeklerimden göçüp hayallerimi yaşadım, sensiz tuzu yoktu. Gözlerim kızarana kadar ağadım, sensiz tuzu yoktu. Ürpertti içimi kar ile buluşan denizin dalga sesleri. Korktum, rengim değişti. Adımı unuttum."

mirfanK'09 ~Venezia~

İkibindokuz

Biz dolduk taştık
Geçme önüme artık
Yanımda yer al.

mirfanK'09 ´CZ´
[İkibindokuz'un Son Demleri]

Rüya

Bir gün
Denizin içinden sana
Masmavi bir mutluluk getireceğim.
Rengi bilinmeyen
Taşlarla süsleyeceğim;
Boynunu
Ruhunu
Okyanusların dibinde
Dünyaları buldum bir gece
Sen uyudun
Ben seni bekledim
Sen uyandın.
Bir sağır gibiyim.
Sadece rüyalarımda duyuyorum seni.
Karşımda eski bir resmin
Kör gibiyim
Seçemiyorum
Kime bu gülüşün.

mirfanK'09 ´CZ´

Hasret

Soğuktan paslanmış kelepçelerimi
Eritti bir kış güneşi.
Kim bilir
Ölürüm belki
Yeni gelen
Yılın kucağında
O zaman duyarım sesini
Ama lal olur dilim bilirim.
Büyülü bir yalnızlık yaşıyorum
Şimdi.
Hayatımın ortasındasın hala
Ne yana eğsen başını
O tarafa gidiyorum
Dümen sende
Sür beni
Mevsimi bilinmeyen diyarlara
Çok üşürsek
Sen güneş olursun
Ben Ay.
Hadi.

mirfanK'09 ´CZ´

30 Aralık 2009 Çarşamba

Aynı Telden

Var ya
Yokluğun,
Sefalet gibi
Daha çok
Bir öksüzün
Feryadı gibi.

İyi ol dediğinde
Hala
Salağı oynayabiliyorsam
Seni hala
Nefesim kadar çok seviyorum demektir.
Bağışla
Bir mektup yazamadım sana
Titredi ellerim
Rezil oldu
Paha biçilemez sevdam
Ucuz kağıt parçalarında.
Yatağımda
Kalbin atsa bir gün
Onun şiddetine uyansam
Yastığımdaki kokunla avuturum kendimi
40 yıl
40 gece.

Ve

Beni böyle perişan eden;
Yokluğunun varlığıyla
Varlığımın yokluğu.

mirfanK'09 ´CZ´
[Dünaydın Sevgilim - Şükür Kavuşturana]

Aşksız Besleme

Aşksız besleme
Uzak dur yüreğimden
Bak kar yağıyor.

mirfanK'09 ´CZ´

Şizofrenik Özlem

Ne savaşlar verdim uğruna
İçimdeki diğer İrfanla.
Çok çarpıştık
Başımız yastıktayken
Savaştan;
Kellesi koltukta ayrılan
İrfan oldu
Hep
Hala yaşıyor inatla
Seviyor utanmadan.
Gözü yaşlı uyanıyor her sabah.
Hasta yatağında
Saçlarını topluyor
Yine inatla
Yaşıyor
Ve seviyor.
Eskiden şizofreniydim
Seni buldum
Şimdi ikimiz de iyiyiz.
İkimiz de seviyoruz seni
Ben daha çok tabii.
Hayır ben.
Bir saniye geliyorum.

mirfanK'09 ´CZ´
[Dünaydın Sevgilim - Şizofrenik Özlem]

29 Aralık 2009 Salı

Tanıdık Kelimelerle Aşk

"... Uzun süre kurgulanan aşkların yitip gitmesiyle akıllarda kalan tortuları anlatır bu hikaye... Her insan biraz kendini bulur bende, biraz da yitirdiklerini. Kendini bulanlara selam olsun..."


Korkusuzdu.
Karanlıkları titreten cesaretiyle karısını da korkutuyordu.


Bir gün ona ait bir şeyi almak için geldi Brno'ya. Alacağı şey onun olmasına onun idi fakat ne yazık ki kağıt üzerinde. Karısı onu yalnız bırakmadı, eşlik etti. Beraber geldiler ve bir otele yerleştiler. Ivan karısının soğukluğunun aynı oranda da sıcaklığının farkındaydı. İlk günü geç vakitte otele geldikleri için sevişerek geçirdiler. Sabaha kadar terleri tenlerinde kurudu taa ki nefeslerinde hissizlik başlayana kadar...


...


Sabah kahvaltıda buluştular.
Ivan, Ewa'dan erken uyanıp gelmişti kahvaltıya. Bıçağıyla biten tabağını dövüyor, yeni bıraktığı sigaraya hasret duyuyordu. Ewa geç geldi, dün geceden yorgundu çünkü. El ele tutuştular ve sadece küçük bir tebessüm ettiler birbirlerine. Sabahlara kadar sevişmemiş, daha önce hiç karı-koca olmamış gibi!
Ivan; "Tanrı aşkına daha fazla dayanamayacağım, neyin var senin?" diye çıkıştı Ewa'ya. Ewa şaşırmıştı. Kahvaltısının ilk lokmasını yuttu ve cevap verdi; "Hiçbir şeyim yok iyiyim Ivan kendinde misin?" dedi. Ivan; "Her neyse ben şu köye gidip geleceğim" diyerek masadan kalktı. Ewa hiçbir şey diyemeden Ivan otelden uzaklaştı.


Yağmur yağıyordu hafiften. Birden eski dostu Fiala'yı anımsadı.


Ah ne güzeldir görmek
Akşam sabah
Fiala'nın evini
Ve mahzenini


Diye geçirdi içinden ve ağır ağır otelin taksisine doğru yürüdü. Yağmur saçlarına vuruyor, alnından akıyor ve yüzünde geziyordu. Tebessümle yedirdi yağmuru bedenine ve taksiye bindi.


"Hustopece'ye gidiyoruz"


Hustopece küçük ama şirin bir köydü, daha önce çok küçükken gelmişti. Şimdi ise ölen büyükannesinin mirasını almaya gidiyordu. Büyükannesi rahibeydi ve ölümü büyük üzüntü yaşatmıştı Hustopece sakinlerine. Naaşının Hustopece'de kalması için defalarca Ivan'a mektup yazılmış ve Ivan ikna edilmişti. "Müzik sever misiniz?" sorusuyla hayal dünyasına saplandı taksici. "Evet, kısık sesle lütfen" diye kibarca cevapladı Ivan ve yollarına devam ettiler.


Gül bahçeleriyle karşıladı Hustopece Ivan'ı. Hatrında kalan bir kaç şirin villadan başka bir şey yoktu. Onları da sola bakınca gördü hemen. Tren istasyonunu anımsadı küçükken bindiği turuncu tren şimdi emekliye ayrılmış müzevari bir şekilde kullanılıyordu. Dikkatlice baktı trenin içerisine el ele tutuşmuş bir çift gördü ve aklına eşinin telefonunda gördüğü mesajlar ve fotoğraf geldi. Evet, sabahki soğukluğu bu yüzdendi. 12 yıldır evliydiler ve karısı tarafından aldatılıyordu. Bunu direk kendi kendine mırıldandı. "Canımı ne kadar yakabilirsem o kadar yakacağım bugün!" dedi ve cebinden becherovka çıkardı. Sindirime iyi geliyordu bu içki. Belki aldatılmayı da ancak bununla sindirebilirdi. Sert birkaç yudum aldı. Taksici dikiz aynasından bu olayı seyretti ve cebinden sigarasını çıkararak Ivan'a tuttu. Ivan "Bırakmaya çalışıy... Bırakmıyorum" diyerek aldı bir tane. Bir süre yakmadan dudaklarının arasında tuttu. Sonra yaktı ve derin bir nefes çekti. Dumanı ciğerlerinde gezdirdikten sonra uzun uzun üfledi. Özlemişti bu dumanı... Kaybolana kadar izledi dumanını. Bu arada Hustopece'ye girilmiş kiliseye doğru gidiliyordu. Ivan köydeki insanlara bakıyordu tek tek. Şarap mevsimi gelmiş, insanlar ellerinde fıçılarla şarap yapmaya veya burçak yapmaya gidiyordu.


Kiliseye varıldığında Ivan kendine geldi. Bir süre için karısını ve onun yeni sevgilisini düşündü. Kafasının içerisinde küçük bir dünya kurdu hemen o dünyanın içerisinde bir türlü bulamadı kendini. Sonra aklına oğlu geldi. Kendisi baba sevgisinden mahrum büyümüştü, kendi gençliğine gitti. Oğlunu kendi yerine koydu ve ürperdi bir an. Okuldan çıktığında çocuklar babalarına sarılırken oğlu bir ağacın dibinde gözyaşlarına boğulmamalıydı. İlişkisini mi kurtarmalı yoksa oğlunu mu bilemedi. Aslında... Diye geçirirken içinden baş rahibenin "Üzgünüz bay Ivan, çok büyük bir kayıp yaşadık hala çok şaşkınız. Bay Ivan? Orda mısınız!" seri cümleleriyle irkildi. "Evet, çok üzgünüz. Ailecek büyük üzüntü yaşıyoruz. Çok kasvetli bu kilise aslında büyükannem bahsetmişti fakat görünce tuhaf oldum. Eminim ruhu rahat ediyordur şu an. Yol da yorucuydu aslına bakarsanız..." bir an için duraksadı ve saçmaladığının farkına vardı ve cümlelerine devam etmedi. Rahibe, "Buyrun biraz dinlenin sonra başlatırız işlemleri" dedi. Ivan biraz düşündükten sonra "Aslında hemen gitsem iyi olacak. Çünkü eşim yalnız ve beni bekliyor. Bir de çocuğumuz var o da korkuyordur yalnız bıraktık onu da evde. Özlemiştir hem." dedi. Rahibe başıyla onaylayarak kilisenin iç tarafında bulunan bir odaya doğru yürümeye başladı. Ivan tekrar saçmaladığının farkındaydı. Ama sebebini bir türlü bulamadığı için terlemeye başlamıştı. Yapacağı iki işlem kalmıştı. Yanında bekleyen taksiciye döndü ve dışarda onu beklemesini söyledi. Bu arada avukat baş rahibenin talimatı üzerine kiliseye gelmiş evrakları hazırlıyordu. Babaannesini son kez görecek miras kağıdını imzalayıp gidecekti. Ama bu olaylar ona ölüm gibi geliyordu çünkü aklı başka yerdeydi. Bu düşüncelerle cebelleşirken odadan içeriye girdiler. İrkildi tekrardan sağı solu kontrol etmeye, ortama uyum sağlamaya çalışıyordu. Baş rahibe tabutun yanına yanaştı ve "Buyrun bay Ivan, görmeye hazır olduğunuz zaman açabilirim." dedi. Ivan uzun bir süre düşündü. Sandalye çekip oturdu ve çocukluk yıllarına döndü. Korktuğu bir gün büyükannesinin yanına koşmuştu dizleri titreyerek "Bir adam gördüm sakalları ayaklarının altında sırtında da bir küfenin içinde insan başları vardı korkuyorum büyükanne" demişti. Büyükannesi de "Korkma çocuğum sana şaka yapıyorlar" demiş, bir dua okuyup göndermişti onu. Gözleri doldu, ağlamamak için acele etmesi gerektiğini düşündü ve kapağı işaret etti. Baş rahibe yavaşça açtı kapağı Ivan arkasına yaslandı ve büyükannesi ile göz göze gelmeye çalıştı. Büyükannesi gözlerini hiç açmayınca öldüğünün farkına vardı ve tutamadı göz yaşlarını. Bir çift damla süzülürken yanaklarında "Büyükanne hayatın en tatlı yerindesin" dedi kafasını önüne eğdi ve "Çıkmak istiyorum" dedi.

Birlikte çıktılar odadan. Ivan hayatı boyunca hiç bu kadar kötü olmamıştı çünkü babasını en son 12 yaşında görmüş, annesi 17 yaşındayken başka bir adamla evlenmişti ve Ivan hayatının zor zamanlarında hep büyükannesi ile birlikte olmuştu. Bu yüzden olsa gerek onu annesinden de babasından da çok seviyordu. Onu yıkan da bu sevgisi olmuştu. Ayakta durmakta zorlandığı anda avukatın yanına geldiler. Avukat tüm evrakları hazırlamış orada öylece oturuyordu. Ivan hemen oturdu. Baş rahibe "İzninizle gitmeliyim, beni bekleyen işler var. Üzgün olduğumu tekrar söylemek isterim. Kendinize iyi bakın" dedi ve kiliseden çıktı. Ivan avukata "Nereleri imzalamam gerekiyor" diye sordu. Avukatın gösterdiği yerleri imzaladı. "Muhtemelen 2 gün sonra büyükannenizin hesabında bulunan paralar belirttiğiniz banka hesabına geçmiş olacaktır. Evleri ve tarlaları isteğiniz üzere satılığa çıkarttım ve yine belirttiğiniz gibi fiyatı düşük tuttum. Onlar da satılır satılmaz belirttiğiniz hesap numarasına paralar yatırılacaktır efendim." dedi. Ivan cüzdanından bir miktar para çıkarttı "Bu da sizin masraflarınız için yeterli olur diye düşünüyorum" dedi. Avukat parayı alarak "Teşekkür ederim, büyükanneniz büyük bir insandı. Gerçekten" dedi. Ivan "Yapabileceğim başka bir şey yoksa ben gidiyorum" dedi ve kalktı masadan. Taksiye gitmek istiyordu bir an önce. Bir insan nasıl huzur bulabilirse bir arabanın içerisinde, Ivan huzurun asıl kaynağının orası olduğunu düşünüyordu.

Taksiye biner binmez bir sigara istedi taksiciden. Arkasına yaslanıp gözlerini kapattı. Her tarafı ter içerisindeydi cebinden becherovkayı çıkarttı ve 4-5 yudum peş peşe aldı. Taksici şaşkın gözlerle onu izliyordu. "Otele mi dönüyoruz efendim?" diye sordu. Ivan başıyla onayladı ve "Otele gelince haber ver" dedi gözlerini kapatıp başını cama yasladı. Kendinden 13 yaş küçük olan bir sevgilisi olan karısını düşündü. Okuduğu mesajları hala sindirememişti. "Dün gece harikaydın, çok teşekkür ederim." okuduğu ilk mesajdı. Böyle bir şeyi nasıl yapar insan kocasına? Anlam veremedi bir türlü. "Keşke ben de aldatsaydım zamanında.." diye düşündü sonra. Eline çok fırsat geçmişti. Artık otele yaklaşıyorlardı. Ivan toparladı biraz kendini, elini cebine sokup cüzdanını çıkarttı. Taksiciye parasını ödedi fazla fazla, sigara için teşekkür etti ve indi arabadan. Yağmur yine aynı sadelikte devam ediyordu. Otele geçti, resepsiyondan anahtarını alıp odasına çıktı. Ewa odada yoktu. "Nereye gitmiş olabilir?" diye sordu kendine. Elindeki zarfı bırakıp çıktı odadan.

Ceska Meydanı'ndan başka bir yere gitmiş olamaz!

Kaldıkları otel bahsettiği meydana çok yakındı.
Brno'nun en işlek ve kalabalık meydanıydı Ceska meydanı. Oraya gitti Ivan yürüyerek. Ewa'yı bir porselen mağazasının önünde telefonla konuşurken gördü. Yüzünde 13 yıldır görmediği bir gülümseme vardı. Elinde de 2-3 tane sade porselen vardı. Evet, Ewa dostuyla konuşuyordu, dostu da "Ebru" sanatıyla ilgileniyordu. Porselenleri işleyeceğinden hiç şüphesi yoktu! Bir çiçekçi tezgahına gitti ve bir buket çiçek aldı Ivan, sonra otele döndü.
Otele geldiğinde iyice çökmüştü. Dolabı açıp bir içki çıkarttı. 3-4 kadeh hızlı hızlı içtikten sonra kıyafetlerini çıkarıp duşa girdi. Soğuk suyun altında titreyerek ağlıyordu Ivan, gözyaşları görünmesin diye duşta ağlamayı tercih ediyordu.

Birden bir kapı sesi duydu.
Gelen Ewa'ydı.
Ivan bornozunu giyip çıktı duştan. Ewa'nın elinde bir paket vardı. "Baloncuklu poşetler koysaydın arasına, kırılmasın porselenler" dedi Ivan.
Ewa önce elindeki pakete baktı, sonra Ivan'a baktı. Yatağın üzerinde bir buket çiçek duruyordu.

Ivan Ewa'nın gözlerinin içine baktı.

-Bugün seni gördüm.
-Nerde Ivan?
-Ceska'da
-Neden gelmedin peki yanıma tektim?
-Yanında birisi vardı zaten!

Ivan ağzına geleni söylemek istiyordu, fakat engelliyordu kendini. Akşam yemeğine iki saat vardı. Dayanamadı artık.

-Porselenlere cinsel organını mı çizecek genç sevgilin! dedi. Çok sert çıkışmıştı. Ewa bu kadar sert bir çıkış beklemiyordu. Şok oldu, olduğu yere oturdu.
-Anlatacaktım sana. dedi.
-Neyi anlatacaktın? Sabaha kadar yaptığınız seksi mi anlatacaktın? Yoksa evladın yaşındaki biriyle olan legal ilişkini mi anlatacaktın ha? dedi Ivan.
-Sakin ol bağırma bana!
-Aha! Ne yapayım Ewa? Alkışlayayım mı? Bunu mu istiyorsun ha! dedi ve alkışlamaya başladı Ivan.
-Yeter artık! Yeter! diye çıkıştı Ewa.
-Ne yeter! Madem başka birisinin oldun artık burada ne işin var? Neden geldin benimle? Çocuğumuzu, 12 yıllık evliliğimizi hiç mi düşünmedin? dedi.

Ivan çok yara almış, anlattıkça anlatıyordu.

Ardına baktı;

Suratına tükürürdüm ama ağzım yeterince kuru! dedi ve odadan çıktı.

...

Yemekte buluştular tekrar. Ivan bu kez sigara içiyordu. Ewa masaya oturdu, Ivan sert bakışlarla süzdü Ewa'yı. "Oğlumuza söyle..." dedi ve konuşmadı hiç. Ewa'nın gözlerinden iki damla yaş düştü. Ne garip, rüzgarı önümüze almıştık fakat buralara kadar savrulduk. Garip... diye geçirdi içinden Ewa. Garsondan kırmızı bir şarap istedi Ivan.

Bir şişe şarap içtiler o gece o masada.
Kan kırmızı bir şişe şarap.
Hayallerini doldurdu Ivan içine.

Ewa'da geleceğini.
Yudum yudum içtiler hepsini.


Masadan kalktılar. Ewa Ivan'ın elini tuttu sıkıca. Ivan'ın içi titredi, birlikte odalarına kadar yürüdüler. Asansörü kullanmadılar. Ivan bir daha ne zaman tutacaktı o eli hiç bilmiyordu. Kafası önünde yürüdü dakikalarca. Ewa'da ağlamaklıydı. Odalarına geldiler. Girer girmez Ewa öpmeye başladı Ivan'ı. Çok ateşli bir gece başlamıştı. Birden telefon çaldı. Oğulları arıyordu. Telefonu Ewa açtı.

-Oğlum nasılsın? Bir şeye ihtiyacın var mı? Dadı evde mi? diye birkaç soruyu sıraladı peş peşe..
-İyiyim anne, babam nasıl? Hallettiniz mi işlerinizi? Çok özledim sizi. dedi.

Sustular sonra.
Ewa ağlamaklı geliyoruz oğlum dedi.
Geliyoruz.
Dedi ve
Kapattı.

Devam ettiler ateşli geceye. Ivan "son kez belki.." diye geçirdi içinden. Çok hüzünlü bir sevişmeyi yaşadılar beraber. Saatler sürdü. Bıkmadılar, usanmadılar.
Ewa duşa girdi sonra. Ivan kendisiyle başbaşa kaldı. Aynanın karşısına geçti, kendisini seyretti. Yalnız kalmayı yediremiyordu. Dakikalarca kendini izledi aynadan. Bıkmadan, usanmadan.

Ewa duştan çıktığında gözleri şişmişti. Ivan'ın yaptığı gibi, duşta ağladı o da.
Saatlerce sarılıp durdular.
Uyuyakaldılar sonra.
Ivan uyandığında Ewa yoktu.
Kapı çaldı
Ewa geldi...

...

-Hamileyim
-Ondan mı?
-4 aylıkmış.
-Oğluma iyi bak..
Fotoğraf, Kurgu: İrfan Kurudirek


mirfanK'09 `CZ-Venezia-Brno`
[Tanıdık Kelimelerle Aşk!]

Kış Olsa Gerek


Soğuk rüzgarlar esiyor senden
Bu tarafa.
Önümüzde kahvelerimiz var.
Sıcacık
Venedik'ten kalma
Akdeniz kokum var üzerimde
Masmavi düşlerimle geldim yine.
Sen
Ben
Ve
Akşamdan kalma yalnızlığımız
Oturuyoruz.
İnsanlar yer bulmaya çalışırken
Biz inatla
Kalabalıklaşıyoruz.
Suskunluğuna anlam veremiyorum
Yazık bana.
Tufanlarımın farkında bile değilsin hala.
Yüreğimin duvarlarında yankılanıyor
"Yoksun" haykırışlarım
Karşıma geçsen de
Yine haykıracağım
Yoksun
Yoksun
Yok.

mirfanK'09 ´CZ´

28 Aralık 2009 Pazartesi

Dünyanın Öbür Ucundan...


Üşüyor memleketim
Dışarıda "delikanlı bir bahar"
Hangimizden daha güçlü bilinmez
Seni
Beni
Onu
Hatırlatan şarkılar.
Bir günden daha uzun süremez bu hasret
Lâkin;
Ne bende güç var
Ne sen yanımdasın
Ne de teselli edecek bir "O" var.

mirfanK'09 ´CZ´

Ne Yüzle?

Sorduklarında
Sende
"Sevdim"
Diyeceksin ya,
Ona yanıyorum.

Nefes gibi çekerdim içime
Kokunu
Aramızda yollar varken
Dünya'yı durdurur
Yanıma alırdım yokluğunu
Şimdi soracaklar sana
Sen de "Sevdim" diyeceksin ha?

Akşam olurdu da
Kafamı yastığa koyduğumda
İyilik dilerdim Tanrı'dan
Ama
Önce senin adına.
Şimdi ellerim nasır tutmuş
Soğukta yürümekten
Ve seni düşünüp
O soğuğu hisetmemekten...
Şimdi soracaklar sana
Sen de "Sevdim" diyeceksin ha?

Sevincinle
Ağladım da
Büyüdü o "yaseminler"
Şimdiki gözyaşlarım
Fazla tuzlu
Öldürüyor
Adının geçtiği her canlıyı
Ama ben yine
İçimde sana kıyamayan bir
Çocuk besliyorum.
Sense metruk gecelerin koynunda
Başını yastığa rahatça koyuyorsun.
Şimdi soracaklar sana
Sen de "Sevdim" diyeceksin ha?

Sen kendi ellerinle terkettin
Geçmişi,
Hayallerimizi
Başlayan geleceğimizi.
Ben de ellerimle kurduğum
Dünyayı
Başkalarına bağışlıyorum
Ve
Seni aldığım yere bırakıyorum.
Seni ben yaratmadım
Tanrı affetsin.

mirfanK'09 ´CZ´
[Dünaydın Sevgilim - Ne Yüzle?]

27 Aralık 2009 Pazar

Korkma

Ecelin değil
Hayatın olacak bu beden
Sana korkular beslemedim.
İçimde sevgi var bolca
Senin için
Sadece senin için.
Sana ait hayatımı
Senin beğendiğin şekilde yaşıyorum
Kokunu bırak bana
Gerisi zamanın
Olsun
Hadi.

mirfanK'09 ´CZ´

Uzatma

Çok uzak kaldık ya,
Al yanına
Sar kollarınla
Vazgeçerim inan
En büyük hayallerimden
Çünkü daha büyük
Bir hayalsin
Şu zavallı dünyamda
Güneşsin sen
Doğarsan her günüme
Bilirim kıymetini
Bakarım
Hem sana
Hem de bana

mirfanK'09 ´CZ´

Sen misin Yağan?

Suratımın en sevdiğin tarafı
En sevdiğin kentin
En sevdiğin sularında giden
Bir vapurun camına yapışık.
Aklımda sen
Hayallerimde sen
Belki yağan da sensin.
Gözümden bir yaş yüzdürdüm
Cama doğru
Bir yağmur damlasıyla birleşip
Denize karıştı
Akdeniz
Kucakladı
Bizi
Sen yağdın sandım
Alabora oldu düşlerim
Seni aradı
Kayıp ellerim.

mirfanK'09 ~Venezia~

Özlem Dolu Dakikalar

Bir şarkı duydum
Tüm özlediklerime dair
Hepsini kapsadı
Sevdamı
Seni
Beni
Dostlarımı
Özlediklerimi
Yarısına bağıra bağıra eşlik ettim
Yarısına ağlaya ağlaya
Ama ben en çok
Şarkı bittiğinde sustum
Ve gözlerim en çok
Seni hissettirdiğinde
Kısıldı.
Yaşlarım
En çok
Nefes alırken boşaldı.

mirfanK'09 ´CZ´

Aşkın Daniskası

Akdeniz olduk
Martılar üstümüzde
Balıklar sustu.

mirfanK'09 ´CZ´

Asalet

Vurup gidiyorsun
Avuçlarımda kanımla kalıyorum
Sonra tekrar geliyorsun
Gülüşünle
Sarıyorsun yaralarımı
Gidiyorsun sonra
Unutturmaya çalışıyorsun belki
Ama
Seni unutacak kadar ufak değil sevdam
Ve
Gözlerin kadar büyük yüreğim.
Elbet bir gün
Vuracaksın
Ama gitmeyeceksin
O gün geldiğinde
Ben tebessüm edeceğim
Sonra akacağım yüreğinden
Gözlerine..

mirfanK'09 ´CZ´

26 Aralık 2009 Cumartesi

Uzaktan


Seyirdeyim
Kokunu diliyorum
Adını bilen meleklerden
Arada sırada camımı çalıyor
Birileri
Açtığımda kokun vuruyor suratıma
Tokat gibi
Bazen melekler gelmiyorlar
Memleketimin
Ayazıyla baş başa kalıyorum.
O zaman daha çok özlüyorum seni.
Belki kollarında olsam
Bitmeyecek bir masal
Anlatırsın
Veya
Masal oluruz
Duran dünyanın etrafında
Yıldızlar fısıldar
Adımızı
Başka ufuklara.

mirfanK'09 ~Venezia~

Ne Yaptım ki?

Gününe
Güneş gibi
Doğmak istemekten başka
Ne yaptım ki?
Yanarken en vefasızların ateşinde
Külüne
Su olmaktan başka
Ne istedim ki?
Ve
Bir başkasını
Düşünürken ben
Onun zayıflığına vurulurken
Onunla aynı kahkahayı tonlarken
Seni unutmaktan başka
Ne yaptım ki?

mirfanK'09 ´CZ´

Gözleri Dolu Bir Kış


Kar olarak mı yağsa
Yoksa baharı mı beklese
Bilemedim.
Bilsem de
Gücümü yetiremedim.
Yandı yanıyor yüreğim
Sensiz tutulmuyor kanadından
Martıların.
Dinmiyor hasretin bil
Elinde bir el var
İçimi yakıyor
Zalimin sofrasında
Meze olmuş sevdam
Şerefime rakılar kalkıyor
Ayağa
Şerefine hayallerim
Paralanıyor.
Ama gerçek şu ki;
Hala
Elinde bir el var.

mirfanK'09 ´CZ´

Egomun Suyu


Tadından mıdır
Seni hatırlattığından mıdır
Bilmem
Vazgeçilmezim oldu
Şimdilerde
Belki bir gün
Yarın olur
Ama her şey dün gibi
Aklımda...
Bir bakıma
Herkes inanmak zorunda
Ama cesaretim yok
İnsanlara seni anlatmaya.
İnsanlar seni biliyor aslında.
Ama bendeki senden hiç kimsenin haberi yok.
İşte bu
Acıtıyor içimi.
Belki sarılsam sana
Bir koku yeter
Saçlarından
Taa topuklarıma.

mirfanK'09 ´CZ´

Yokluğun

Yaşananları
Getiriyor gözümün önüne
Sanki hepsi bir rüyaymış.
Çöpü kalmış bir tatlının
Dibine bakan
İki aşığı anımsatıyor yokluğun.
Külsüz bir sigaranın
Son nefesi gibi
Değerli seni düşünmek.
Ölüm korkusu gibi yokluğun.
Ne kadar kaçsam da
Bir gün yaşayacağım.
Gözlerime oturan bir ağırlık
Yokluğun
Dayanamıyorum
Ruhum sıkılıyordu
Şimdi bulamıyorum kendimi.
Kalemimle kağıdı
Denk getiremediğim gibi.
Sarhoşluğum senden kalma
Hala her sarhoş oluşumda
Burnumun ucunda
Bitiyor hasretin.
Ve şimdi
Yerini doldurmak isterken ben
Kıymetini daha çok anlıyorum
Bir gün duyarsan sesimi
Bu ücra mısralarda
Tebessüm edip
Sevmiştim
Seni
Diyeceğim
Emin ol

mirfanK'09 ´CZ´

Akdeniz Yelkeni

Yosun kokusu;
Kapanmamış camım dün geceden.
İçeriye dolmuş bütün aşkları
Venedik'in.
Dalga sesleri
Özletti kendini
Bir saattir kapalı gözlerim.
İçimde dün içtiğim
Şarabın
Ekşiliği
Seni unutmaya yüz tutmuş bir
Yüreğin
Acizliği
Var.
Kar tanelerini izledim sokak lambasından
Denize düşen kayboldu
Martılar üzgündü
Onlar kaybetmeyi sevmezler
Tıpkı
Benim gibi.

mirfanK'09
~Venezia~

11 Aralık 2009 Cuma

Alçalıyoruz

Gölgede kalmış aşklar
Gittikçe büyüyor gözyaşları
Ufuk çizgisinde kalıyor
Yitik bir aşkın İrfan'ı
Düşten
Çok
Düşüşü anıdırıyor
Sevdanın yalanı.
Yedim
Yuttum
...

mirfanK'09 ´CZ´

8 Aralık 2009 Salı

Arifesinde Bir Bahar'ın...

Bahar gelince

Açmasın yetim düşler

"O" gülsün yeter.

mirfanK'09 ´CZ´
[Bahar'a...]

7 Aralık 2009 Pazartesi

Birileri Güneş'i Gözetliyor...


Bir Ay olmalıyım
Güneş'e tutulmak için.
Benziyorum aslında
Benim de Ay kadar
Yaralarım var
Taa
Derinlerimde.

Yağmur damlalarıyla süslenen akşamım gelincik kokuyor bugün. Dünden kalma mumların fitilleri eğmiş boynunu seni bekliyor. Gelsen de başını kaldırsa tüm çiçekler, doğsan günümüze? Yahut düşünsen buralarda nefes alan, yaşamaya çalışan çaresizleri. Olur sanki...

Dön bak neler yitiyor uğrunda, arada kapanmayan yılların anahtarı bende vur kilidi çıkıp gidelim bu lanetli topraklardan. Işığımızı kesiyor buralar, yaşananları inkar ediyor insanlar. Sözlerimi düğümlemeye çalışıyorlar. Dudaklarımı parçaladılar uyurken ben. Doğamadın ya rüyalarıma, gecelerimi çalıp gitti birileri. Bakmadın ardına ama yürüdük bu yolda biz. Ardımızda sürüklenen zavallılarla kırıntılarımızı bırakarak yürüdük.
Şimdi bir hayali seyirde zavallılar. Damağımda beyaz şarap tadı var, parıldıyor yeni doğan güneşin aydınlığında. Diyorum ya;

Ama Ay olsam
Derinlerimdeki sen
Gölgede kalsan.

mirfanK'09 ´CZ´[İyi ki doğdun, Haiku]

6 Aralık 2009 Pazar

Ve Perde


Aklımdan oldum
Alkışladım ruhumu,
Kapandı perde.

mirfanK'09 ´CZ´[Haiku]

5 Aralık 2009 Cumartesi

Yağabilir [Haiku]


Yağmur durdu bak
Gelincik kokuyorsun
Topraklara gül.



mirfanK'09 ´CZ´[İlk Haiku]

Avuntu

Biliyorsun güneşsin,
Dolduramaz kimse yerini.
Birisi kapımı çaldığında
Şarap karanlığında bir gecenin
Gündüzüne doğamaz kimse
Senin gibi.
Şimdi sefilleşen
Mumlarım var elimde
Bir tek onlar kaldı
Bu geceden geriye
Vekaletini versen
Belki
Onlar da mutlu ederler
Beni
Tek
Bir

Gülüşün
Gibi.

mirfanK'09 ´CZ´

Güneş'e

Doğarsan bir gün nefes aldığım topraklara
Isınıp
Aydınlanmak için
Bekleyen;
Benden başka
Binlerce beden bulacaksın.
Bilmeni isterim ki;
Bininden daha fazla
Seveceğim seni
Ve
Bininden daha fazla bileceğim.
Kıymetini.

mirfanK'09 ´CZ´

4 Aralık 2009 Cuma

Bazıları Şanslı Doğar

"... Küçükken süt dişini çektirmeye giderken bindiği taksiyi, her taksi görüşünde anımsar insan."



Öyle bir çocuktu bugün yanımda oturan. Apse yapmış dişi, boynu bükük şanssız Ferhat'ın. Dedesiyle gelmiş dişine baktırmaya, garip Orhan dede de hasta. Ama mağrur! "Çalıştım!" diyor, "sakat raporum var ama çalıştım senin adın neydi?" İrfan dede, İrfan diyorum. "Rıdvan beni sakat raporum olduğu halde çalıştığım için mahkemeye vermezler değil mi, sakat raporumu geri almazlar değil mi?" diye soruyor. Ben onun için en bilmiş, en doğru ve en örnek insandım o an. Almazlar dede dedim ama sen sakatsın demeye varmadı dilim. "Bak Ferhat rıdvan dayın futbolcu sende öyle ol" dedi Orhan dede gören tek gözü, nasır tutmuş elleri, mekaplarının koruyamadığı ıslak ayaklarıyla. Ona göre ben rıdvandım ve bu dünyanın sadece çöpü kalmıştı.Eşofmanlı olmam, sırtımda çantamın olması ve uzun boyum ona görd futbolculuktu. Bana sormadı Orhan dede, o tecrübesiyle bildiğini sandı. Orhan dede çırpınacak biraz daha, Ferhat o şartlarda okuyacak. Olmayan şanslarının közüne üfleyecekler.

Bunlar olmayan şansı yoruyorlar.

Kimi de şanslı doğar elbet. Karanlıktan dahi korkmazlar çoğu zaman, gözleri kapandığında aydınlıktır dünya. Bu türün örneğine sallasam değiyor niyeyse. Ve gariptir ki argo kullanasım var fazlasıyla! Dünyanın göbek deliğine en aciz sineğı sıçırtasım var. Ama yapmayayım yine de.

En tuhaf bulduğum ise yakaladığı şansı sürdürenler oldu hep. Ne bulsa yetinemez ya insan, onları yetinir gördükçe delirenlere "biri" oldum işte.Pamuk kalplerdi onlar. Aşk meşk yazmayınca daha bir -ukala- oluyorum galiba. Ve yaşanmışlıkları sıcağı sıcağına kaleme alınca kendime dahi acımasız oluyorum.

Felsefe yapma noktasında zayıf hissediyorum kendimi. Ama bugün yağmurun ıslattığı sadece "biz" değildik!

Ve ben Ferhat'ın gözlerinde -bir gün büyümesi için annesinin altınlarını bozdurmak zorunda kalırsa; Dünya'yı bozduracağım Anama- haykırışını ve kararlılığını gördüm, o ela gözlerde gözlerimi gördüm...



mirfanK'09
~Ankara 190, 105~