5 Aralık 2011 Pazartesi

Kuşaktan Kuşağa: Dedemin İnsanları

dedemin insanları

Giriş: Film hakkında bilgi içerir.

“Neden?” sorusunun gizemiyle başladı Dedemin İnsanları
Aslında aynı düşünce yüküyle kendi hayatımı sorgularken Çağan Irmak’ın fimlerinde bunu yapmamam gerektiğini “tekerlemeler” kısmında attığım kahkaha ile anladım.

Ege kültürü ve o zamanın adetleri çok iyi çalışılmış bence. Öyle ki o zamanlarda konuşulan ağız dâhi mükemmel.

Öte yandan o dönemin çocukları için “karne” ve “yaz tatili” kavramlarının ne demek olduğu filmin başında da belirtilen –yaşanmışlığı- inceden inceye sunuyor izleyiciye. O dönemde yapılan esnaflık, dükkanın kilitlenmemesi, sandalyenin kapıya ters bırakılıp rahatlıkla uzaklara gidilmesi o zamanın esnaflığının ne kadar harikulade olduğunu ve ne yazık ki o zamanlarda kaldığını gözümüze sokuyor.

Çetin Tekindor çocukluğunu anlatırken Ozan’ın (Durukan Çelikkaya) kaçamak bakışları, o kuşağın yaşadıklarını anlamaya çalıştığını yansıttı. Çetin Tekindor’un (Mehmet) o topraklara duyduğu özlemi, aile fotoğraflarını, evini anlatırken büründüğü hava beni oldukça etkiledi. Çocukluk evinin ilerisinde bulunan tavernayı anlatırken alttan Mabel Matiz - Morinin Meyhanesi veya Hercai Menekşe çalabilirdi. Çünkü göç sırasında öz kardeşini kaybeden Mehmet ve evlat acısı yaşayan ailenin hastalığın yayılmaması için ölen Mustafa’yı ege’ye bırakmaları bana “Şimdi yakanızda bir hercai menekşe olsam / rakınızın beyazında şöyle bir kaybolsam / dökülür mü ciğerinizden o denizin taşları / üzülüp yaşarırken siz ben sararıp solsam.” nakaratını söyletti.

Mehmet Dede ağzı mantarlı şişeler içinde evinde yaşayanlara mektuplar gönderdi “bi’ umut”. Ozan’a da sevdirdi bunu.

Radyo Voyage’da dinleyip hayran kaldığım ve Haziran 2011’de ilk kitabım olan Dünaydın Sevgilim’in imza gününde arka fonda çaldığım Cyrstal Gayle - Somebody Loves You adlı muhteşem eseri filmde dinlemek gözlerimi doldurdu.

Hümeyra (Peruzat) rolü ile yine ayakta alkışlattı kendini. Devletin o yılları için Çetin Tekindor’un (Mehmet) “timsah gibi kendi yavrularımızı yediriyor” yorumu nokta atışı oldu. O yıllarda çekilen acıların, sorguya giden birisinin geri dönmesinin ne kadar zor olduğunun bu denli iyi anlatılacağını ummazdım. İyi anlamda yanıldım.

Kâh sevinçten bağrımıza bastığımız kâh nefretle boğmak istediğimiz Ozan (Durukan Çelikkaya) iki kuşağın arasında kalan bir çocuğun yaşantısını anlattı. Ailesi tarafından her istediği yerine getirilen, sürekli el üstünde tutulan, dede tarafından öldüğü kardeşine benzetildiği için daha da fazla sevilen Ozan boş konuşmasıyla, patavatsızlığıyla bazen saç baş yoldurdu. Ama ne denmişti:

“Kimse kimsenin yerine ölmez, bilakis doğar.”

Dedemin İnsanları’nda –umut- bazen bir çocuğun iki dudağının arasında, bazen kayaya vurduğu bir şişenin içinde bitiyor.

Ozan’ın kendi kuşağında kalması için Dede’nin arkadaşlarını toplaması, önlerine sunulan ege kahvaltısı benim dikkatimi çeken başka bir nokta.

Diğer bir nokta ise kefenini almaya gelen o teyze. O zamanlarda insanların çoğunlukla meyhane çıkışında veya trafik kazasında değil de kendi ecelleri ile öldüklerini varsaymak mümkün. İnsanlar ölümün yaklaştığını hissettiğinde kimseye muhtaç olmamak adına kendi ölüm bohçalarını kendileri alıyormuş. Yine tam hüzünleneceğimiz sırada Ozan’ın çırak arkadaşına “Bu pamukla ne yapılıyor biliyor musun?” diye sorması tüm o kasvetli havayı dağıttı.

Çağan Irmak 1923 mübadelesini ve 80 darbesini en saf, en gerçekçi haliyle anlatıyor bu filminde. Darbe sonrası her yere üşüşen fırsatçı yöneticilere de taşını atmadan geçmiyor tabii. 

“Onlar bizim insanımız..”

Günümüz için sürekli tekrarlanması gereken bir şey.
Evet, iyi insanlarla doluydu bir zamanlar bu topraklar. Ama çoğu “güzel atlarına binip gittiler.”

Mehmet Dede’de şerefle yaşamanın ne demek olduğunu anlattı. Eskilerin iftirayı bile kaldıramadığını iliştirdi beynimize. “Ülken senin ailen..” dedi ama kendisi ülkesini bırakıp kardeşinin yanına, Ege’ye gitti.

Ozan büyüdü, dedesinin büyüdüğü eve gitti, fotoğrafları aldı eline ve aynı yöntemle mektup gönderdi Ege’ye. Türk – Yunan dostluğunu iliklerime kadar hissettim ve bu filmin Yunanistan’da da gösterime girmesini deli gibi istedim.

Velhasıl düştüğüm yerden kaldırdı beni Çağan Irmak.
Ve Ouzo mutlaka bu filmin üzerine içilmeli! Gidin, bulun ve için!

İçi buram buram ege kokan bu duygu balonuna tam tepemdeyken iğneyi batıran Çağan Irmak’a sonsuz teşekkürler.


Artı ve eksilerimle.


mirfanK’11

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder